Başarının Felsefesi

Başarının Felsefesi

Başarının Felsefesi

Başarının Felsefesi

Dünya üzerinde tanımı yapılırken en çok zorlanılan kavramlardan birisi de başarıdır. Çünkü başarının tanımı, zamandan zamana, toplumdan topluma ve kişiden kişiye göre değişkenlik gösterir. Başarı neyi ifade eder, kimlere başarılı denir? Başarılı bir hayat neye benzer? Tüm bu soruların cevabını vermek, başarı kavramını ölçen belirgin ve temel kriterlerin olmaması nedeniyle çok zordur.

Bu zorlukların pek çok kaynağı bulunmaktadır. Öncelikle geçmiş zamanlardaki bir başarı bugün için bir anlam ifade etmeyebilir. Çünkü aşılmış veya değerini yitirmiş olabilir. Bu durum başarının “zaman boyutu”na işaret eder. İkincisi, her topluma göre başarı, farklı şeyleri ifade eder. Çünkü toplumsal değerler, toplumdan topluma farklılıklar gösterir. Bu durum başarının “kültürel öznelliği”ni ifade eder. Üçüncü olarak, bir başarının değeri, kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Bu durum da başarının “kişiselliği”ni ifade etmektedir.

Başarının tanımı yapılırken farklı değişkenler işin içine girse de, evrensel düzeyde kabul gören başarı kriterleri az da olsa bulunmaktadır. Yoksa, olimpiyatlar dahil hiçbir yarışma organizasyonu gerçekleştirilemezdi. Genellikle, ‘ilk’ler ve ‘en’ler hemen her toplumda takdir edilir ve başarılı olarak kabul edilir. Bununla birlikte ‘ilk’ler her zaman sabittir ve zamandan zamana değişmeyen bir özellik gösterir, ancak ‘en’ler zamanla değişebilir. Bu, rekabeti kızıştıran önemli bir faktördür. Olimpiyat oyunlarının sloganı haline gelen, “Altius, Citius, Fortius”, “daha yüksek, daha hızlı, daha güçlü” olmayı ifade ederken rekabete vurgu yapar. Başarılı olmak, anlamlıdır. O nedenle her yıl binlerce insan yarışmalara katılmakta, Guiness Rekorlar Kitabı’na girebilmek için ölüm riskini bile göze alarak riskli denemeler yapmaktadır. Bunu yaşamının ideali haline getirmiş insanlar vardır. Hiç yapılmayan bir şeyi yapmak, ve de daha iyisini yapabilmek..Günümüzün gelişmiş dünyası bu çabaların bir sonucudur.

Başarı, genellikle toplumların olayları ve sonuçları belirli kriterlere göre değerlendirmesini ifade ederken, kıyaslamayı, rekabeti ve sonuçları içerisinde barındırmaktadır. Başkalarıyla yarışmak ve bunun belirli sonuçlarına razı olmak günümüz dünyasının kaçınılmaz bir gerçeğidir. Koşulların eşit olduğu ve değerlendirmenin adil yapıldığı her yarışmanın ve rekabetin sonucu, başarılı ve iyi olanı ortaya çıkarmayı amaçlar. Ancak günümüz dünyasında, yaşamın pek çok alanındaki kriterler ve ölçütler, yer, zaman ve kişiye göre değişimler gösterir ve bu da başarının değerlendirmesini olumsuz yönde etkiler.

Başarıyı değerlendirirken dikkat edilmesi gereken unsurlardan birisi de, kişinin hedefine nasıl ulaştığı, bunu nasıl başardığıdır. Yani, kişinin başladığı noktayla geldiği son nokta arasındaki mesafe ile bunu ne kadar zamanda gerçekleştirdiği başarının değerini belirler. Kimisi bir hedefe ulaşmak için tüm yaşamını feda ederken, kimisi de zaten o hedefe doğuştan sahip olarak yaşamına başlar. Bu durumda başarıyı nitelerken en çok yapılan hatalardan birisinin, başarıdaki ‘kaynak’ faktörünün göz ardı edilmesi olduğu belirtilmelidir. Örneğin Everest Dağı’na çıkan ilk dağcılar ile son dağcılar arasında, teknolojik donanım ve ekipman açısından önemli farklılıklar vardır. Bu farklılıklar, Everest’e çıkmayı kolaylaştırırken, elde edilen başarının değerini nesnel ve öznel olarak azaltmaktadır. Ayrıca pek çok yetenekli dağcının da, sadece çıkış izni için istenen yüksek vergileri karşılayamamaları yüzünden Everest’e çıkamadıkları bilinmektedir. Belirli kaynaklara sahip olmasak da bunları bize sağlayabilecek bir çevreye (aile, arkadaşlar, sponsorlar) sahip olmamız “dışsal kaynakları” ifade eder. İkinci bir faktörde sahip olduğumuz içsel kaynaklardır (beceri, yatkınlık vs.). Doğuştan belirli yeteneklerle doğan insanlar bunları geliştirebilecek bir çevre içinde yetiştiklerinde başarıyı erken yaşlarda yakalayabilmektedir. Yetenek özellikle spor ve sanat alanlarında birincil öneme sahiptir.

Başarının kişiselliği ise, kişiden kişiye farklı anlamlar taşımasından ileri gelmektedir. Elde edilen sonuçlar kimisi için bir anlam ifade etmezken, kimisi içinse büyük bir başarı olarak değerlendirilir. Bu, değerlendirmeyi yapan kişinin hangi “değer-güdü profili”ne sahip olduğuna göre değişiklik gösterir. Bağımsızlık gereksinimi yüksek bir birey için, karşısındaki kişinin aldığı sonuç, o kişinin ne kadar bağımsız yaşadığına göre yorumlanırken; güç gereksinimi yüksek biri içinse yorum, değerlendirilen kişinin ne kadar güç sahibi olduğuna göre değişiklik gösterecektir. Dolayısıyla, başarıyı yorumlayan kişinin değerleri de sonuçları değerlendirirken önemli bir kriter görevi görecektir.

Başarının tanımı toplumdan topluma da değişim göstermektedir. Çünkü toplumların sahip olduğu değerler de, başarının tanımını etkilemektedir. Örneğin; ABD’de başarı ve üstünlük gereksinimi diğer gereksinimlerden daha önemlidir, çünkü toplumda rekabetçilik, bireyselcilik ve güç sahibi olmak daha fazla değer görmektedir. Ancak Japon toplumu gibi kollektivist ülkelerde, grubun menfaatleri uğruna çaba göstermek ve kabul görmek daha değerlidir. Dolayısıyla, bu gibi toplumlarda bireysel başarı yerine toplumun bütününe yansıyan başarılara daha fazla önem verilmektedir.

Sayılan birkaç kriterin dışında, başarıya genel bir tanım getirmek öznel bir görüş olmaktan öteye gidemeyecektir. Sonuç olarak başarı aslında büyük oranda subjektif bir algılamadır. Peki bu durumda başarılı bir yaşamı nasıl tanımlarız? Kişisel olarak düşündüğümüzde kendimizi başarılı buluyor muyuz? Bu durum toplumsal değerlerle birlikte, sahip olduğumuz kişisel değerlere göre de değişkenlik gösterecektir.

Başarı, istediğin hayatı yaşayabilmektir!

Herkes, belirli “güdü”lere ve bu güdülerin önem derecesine göre sıralandığı bir “güdüler ve değerler profiline” sahiptir. Dolayısıyla her güdünün önemi kişiden kişiye göre değişmektedir. Kimimiz yaşamda güç sahibi olmayı, kimimiz sevgi ve saygı görmeyi, kimimiz ise bağımsız olmayı arzularız. Farkında olsak da olmasak da güdüler hiyerarşimizde en üst düzeyde yer alan gereksinimlerimizi doyuma ulaştıracağımız bir yaşam kurarız kendimize. Buradaki temel nokta, bu gereksinimlerimizi doyuma ne kadar ulaştırmayı başarabildiğimizdir. Eğer bunu başaramazsak hayattan bir tat alamadığımızı hissederiz. Zaten bunu sağlayabilmişsek, kalbimizde içsel bir huzur hissini duyumsarız. Asıl başarının ölçütü kalbimizin derinliklerinde hissettiğimiz bu huzur derecesidir. Zaten gerçek başarı da, değerlerimizi tatmin edebildiğimiz bir hayatı yaşayabilmektir.

Tayfun Topaloğlu

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir